Televizyonun karşısına oturmuş hayatımda en nefret ettiğim şeyi yapıyorum. Haberleri izliyorum. Hayatımda en iğrendiğim en nefret ettiğim bir şey varsa oda Televizyonun karşısında haberleri izlemek. Sunucu haberleri teker teker baygın gözlerle takip ettiğim görüntüler eşliğinde beynimin içine sokuyor. Bilmem nerede bir uçak düşmüş insanlar ölmüş. Manyağın biri okulu basmış önüne çıkanı vurmuş, zayiat büyük! Daha buna benzer binlerce haber. Bunca ölüm, kaos ve şiddet haberini izlerken hiçbir şey hissetmiyorum. Zaten haberi sunanlar ve hazırlayanlarda hiçbir şey hissetmiyor. Hatta hiçbirimiz hiçbir şey hissetmiyoruz. Sadece hissettiğimiz zannediyoruz…
Bu düzeni çözdüğümüzü zannederken, bu düzen bizi birbirimizden ayırıp çözüyor farkına bile varamıyoruz. Yeryüzünün bir yerinde insanların ölmesi bizi pek fazla rahatsız etmiyor. Yardım kampanyaları düzenliyoruz, meydanlarda “En adil benim, en haklı benim” dercesine saçma sapan savaş çığlıkları atıyoruz. Bireyler olarak kitleler halinde gruplaşıyoruz, sonra en doğru insanın kendimiz olduğunu zannederek birbirimizi suçluyoruz. Hatta bazılarımızın sesi o kadar vahşi ve o kadar iğrenç çıkıyor ki, duymamak için kulaklarımı tıkıyorum…
“En doğru biziz”
“Siz şöyle yaptınız”
“Siz böyle yaptınız”
“Siz var ya siz”
Herkes adaleti mensup olduğu tarafın sınırları içerisinde değerlendiriyor. Oysa ortada değerlendirecek bir şey yok! Bu yeryüzünde bence en saçma sapan kavram adalettir. Yeryüzünde devletler, bütün siyasi partiler ve politikacılar yok olmadığı sürece adalet diye bir kavram olmaz, olamaz…
Ardından canım sıkılıyor başka kanala zaplıyorum. Saçına hunharca jöle sürmüş ikinci sınıf bir sunucu yol durumunu sunuyor. “Boğaz köprüsünde yoğun bir trafik”dediği anda, sunucunun saçına sürdüğü jöle kıvamında hunharca ağlıyorum. Hem ağlıyorum hem de “Boğaz köprüsünde trafik varmış”Diye hönkürüyorum. Saçma sapan bir sebep yüzünden insan ağlar mı hiç, ben ağlıyorum işte. O kadar yaşanılan olumsuz şey varken, yol durumu bilgisi beni duygulandırıyor... Mesud Topal